10 Ocak 2015 Cumartesi

Okuyorum: Cassandra Clare | #Mekanik Melek

Okuyorum:Cassandra Clare|#Mekanik Melek



On altı yaşındaki Tessa Gray, ağabeyini bulmak için okyanusu aşıp Kraliçe Viktorya'nın hükmü altındaki İngiltere'ye geldiğinde, onu korkunç bir sır bekliyordu. Londra'nın Aşağıdünya'sının ıssız sokaklarını vampirler, büyücüler ve diğer doğaüstü yaratıklar ele geçirmişti. Kaosun yerine düzen getirmekse yalnızca Gölgeavcıları'na, kendilerini dünyayı iblislerden kurtarmaya adamış savaşçılara düşüyordu. Pandemonium Kulübü'nde çalışan Kara Kardeşler tarafından kaçırılan Tessa, sonunda kendisinin de bir Aşağıdünyalı olduğunu öğrenecekti. Üstelik ender bulunan bir yeteneğe sahipti. İstediği zaman bir başkasına dönüşebiliyordu. 

Kulübün kendini sır gibi saklayan yöneticisi Magister'ın niyeti ise, Tessa'yı ve gücünü ele geçirmekti.


Uzun zamandır okumak istediğim ancak bir türlü okuyamadığım bir seriydi. Bir an önce okuyup yorumlamak istediğim kitaplardan. Okuyup yorumlayalım o halde.

20 Aralık 2014 Cumartesi

Jennifer L. Armentrout | #Safkan | #Pure

Jennifer L. Armentrout | #Safkan | #Pure


Bir yanda ihtiyaçlar. Bir yanda kader...

Doğaüstü bir yaratık olmak tam olarak muhteşem bir şey değil; özellikle her gittiğin yere "diğer yarının" da gittiği düşünülürse. Seth, eğitimde, ders dışında ve hatta yatak odasında Alexandria'yla birlikte ve bu hiç de eğlenceli değil. Aralarındaki bağın kabuslardan uzak kalmak gibi faydaları da var ama Alex'in safkan yasak aşkı Aiden'a olan hisleri üzerinde hiçbir etkisi yok. Ya da Aiden'ın onun için feda edecekleri üzerinde.

İblisler binayı istila edip öğrencilere saldırınca tanrılar furileri salıyor üzerlerine. Furiler, öğrencilere ve tanrılara karşı en ufak tehdidi ortadan kaldırmakla görevliler, buna Alex ve diğer Apollyon Seth de dahil. Bu sorunlar yetmezmiş gibi, gizemli bir varlık Seth'i tehdit ediyor, Alex de tehlikede. İşin içine tanrılar girince bazı kararlardan geri dönmek çok ama çok zor. Alexandria kaderinde yazanla bilinmez arasında bir seçim yapacak. 

Safkan Apollyonumuz canımız ciğerimiz Seth'in daha çok Aiden'ın ise daha az meydana çıktığı bi kitap olmuş bence bir sakıncası yok tabi ama bunu bir de esas kızımıza yani Alex'e sormak lazım. Safkan'ın en iyi tarafı şu ki bazı bazı olaylardan sonra Alex Seth, Aiden, Lucian, Marcus'la beraber Newyork akitine gidiyor. Newyork' da bir akit daha olması hatta farklı farklı akitlerlerden bahsedilmesi mitolojik dünyayı daha inandırıcı kılmış neyse Newyork akitine piknik yapmaya gitmiyorlar tabi ki burnu çamurdan kurtulmayan kızımız Alex orda bulunan mahkemede yargılanıyor, ancak kendi duruşmasından önce Seth'in fırlamalıkları sonucu bir başka duruşmaya gizlice tanıklık etmek zorunda kalıyor bitabii Seth bunu boşuna yapmıyor çünkü Alex'in duruşmada Safkan bir erkekle ilişkisi olan bir melez kadının başına gelecekleri görmesini istiyor. Başına gelenleri görünce ben ("Aman Aiden kim ki zaten") demeden edemedim. Böyle de dönek bir kişiliğe sahibim ama nerde bizim delikanlı esas kız Alex'de o döneklik nuh diyip peygamber demiyor bir de üstüne Seth trip çekiyor. Bu tarz romanlar da alışık olduğumuz esas kızımızın laf dinlemeyip başını türlü türlü belaya sokması bu kitapta da bol miktarda mevcut, oldum olası bundan nefret ederim ancak okumadan da duramıyorum gizli gizli o inat kişilik hoşuma mı gidiyor acaba. Sonuç olarak Alex' de yine böyle laf dinlemeyip abuk subuk hareketler sonucu (çok ciddi spoiler geliyor demedi demeyin)  dolaylı da olsa Caleb'in ölmesine sebep oluyor. Otur ağla ondan sonra. Kitabın sonunda hiç beklemediğimiz şeyler olmuyor değil tabi sonuç olarak safkan sırf sonu için bile okunur. Jennifer yazsın biz her türlü okuruz. :) 

Jennifer L. Armentrout | #Melez | #Half-Blood

Jennifer L. Armentrout | Melez | Half-Blood 


Hematoi ırkı, tanrılarla yaratıkların soyu. İki Hematoi çocuğu Safkan sayılıyor ve tanrısal güçlere sahip oluyor. Hematoilerle ölümlülerin çocukları olan Melezlerde ise bu güçler yok. Bu melezlerin sadece iki seçeneği var: eğitimli birer Avcı olup iblis avlayabilir ya da Safkanların evlerinde kölelik yapabilirler.

Bir Melez olan Alexandria, yaşamını tuvalet temizleyerek geçirmek yerine tehlikeye atmaya razı ama bunu da yüzüne gözüne bulaştırabilir. Avcılık öğrencilerinin uyması gereken belli kurallar var. Alex'in bu kuralların hepsiyle başı dertte ama en fazla birinci kural onun için büyük sorun: Safkanlarla Melezler arasında ilişki yasak.

Ne yazık ki Alex, Safkan Aiden'a çok fena âşık. Ancak bu aşk onun tek büyük sorunu değil; daha büyük bir sorun, okuldan mezun olana kadar hayatta kalmak ve bir Avcı olmak. Görevinde başarısızlığa uğrarsa ölümden ya da kölelikten de kötü bir son onu bekliyor: bir iblise dönüşmek ve Aiden'ın avı olmak.

Daha korkunç bir şey düşünülebilir mi?

Melez, Yunan Mitolojisine bambaşka bir bakış açısı kazandırıp dünyada büyük yankı uyandıran Melez Sözleşmeleri serisinin ilk kitabıdır.

Yine bir Jennifer L. Armentrout serisi ile beraberiz ve bu seri ile Alex karşımıza çıkıyor. Alex kim midir? Tam adı Alexandria Hematoi ırkından geliyor ve bir melez çünkü  annesi safkan babası ise insan. Annesi o küçükken Akitten onu zorla kaçırmış. Akite gelirsek safkanlarla melezlerin eğitim gördüğü gerçek dünyayla alakası bulunmayan bir adada bulunan okul diyebileceğimiz(zorlarsak diyebiliriz) bir yer. Burada melezler, ya safkanları korumak için muhafız oluyorlar ya da başarısız olup ömürlerinin sonlarına kadar safkanların kölesi olarak kalıyorlar.Aslında esas kızımızın gayet normal bir şekilde yaşayıp giderken yeni birileri ile tanışıp başına türlü türlü belalar açmasına alışığız ancak bu kitap standartların aksine direk kızımızın başındaki bela ile başlıyor ki bu okuma isteğini bir nebze daha artırıyor. Belanın ne olduğuna gelirsek isimlerinden de belli olacağı üzere iblisler. İblisler, Melez ve Safkanlar'ın kanlarında bulunan, Safkanlar'da daha çok olan, "eter" adlı maddeyi içerek beslenen şeytani yaratıklar. Bir İblis, yine bir Safkan'ın dönüştürülmesi sonucu oluşuyor. Annesi bu İblisler tarafından gözleri önünde öldürüldükten sonra Alex, tüm gücüyle yaratıklarla dövüşmeye devam ediyor evet evet tek başına değil tahmin edebileceğiniz üzere tam artık herşey bitti derken esas oğlanımız yani Aiden sahneye çıkıyor ve kızımızı kurtarıp tekrar Akite götürüyor. 
Gelelim Apollyon olayına Apollyonlar tanrılar tarafından seçilmiş melez veya safkanlar. Bir avcıya göre çok daha hızlı ve güçlüler en önemlisi bütün elementleri kullanabiliyorlar. Bizim Apollyon  da Seth. Doğal olarak olmazsa olmazımız kızımız Aiden'a aşık olsa da Sethle de aralarında ne olduğu belli olmayan bir şeyler var. Aslında standart fantastik paranormal bir roman yani bir esas kızımız bir esas oğlanımız var birbirlerini sürekli birşeylerden koruyolar örgüsüne alışığız ancak işin içine Apollyon girdiği için daha okunabilir daha sürükleyici bir hal almış. E hadi okuyun o zaman. 

Kitaplığımdaki bir yazar "Dan BROWN"

Selamlar Selamlar,

 Uzun zamandır bloguma vakit ayıramayıp, sonun da kavuşmanın vermiş olduğu heyecanla yaza yaza bitiremedim bugün ve kendime yeni bir konu edindim. Kitaplığımdaki  bir yazar. Sizin için her hafta kitaplığım da bulunan bir yazar hakkın da fikir sahibi olabilmeniz için nedir ne değildir yazısı yazıyor olacağım. Gelelim bugün ki misafirimize "Dan  Brown". İşin aslı Dan Brown kitapları hakkında bugüne kadar blogumda herhangi bir yorum yapmadım çünkü onu eleştirebilecek seviye de bir yorumcu olduğumu düşünemiyorum bile, bana kalırsa gelip geçmiş en önemli kurgu yazarlarından biri. Okuduğum ilk kitabı Da Vinci Şifresi olmuştu ki benim için dönüm noktasıdır çünkü o kitap beni böyle bir kitap delisi yaptı. Da Vinci Şifresinden hemen sonra Melekler ve Şeytanlar, Dijital Kale, İhanet Noktası ( ki o zaman elime hangisi geçtiyse onu okudum sıra olayı gütmeden) sonrasında Kayıp Sembol'ün çıkmasını beklemek en sonunda da Cehennem.


Kitapların her birinde Brown'ın zekasına hayran kalma eşiği biraz daha artıyor. Okuyan bilir Robert Langdon  Harvard Üniversitesi'nde dini ikonoloji ve semboloji profesörüdür aslında sadece kurgu olduğunu bilirken bir diğer yandan da yaşayan sanki Harvard' a gitseniz adını sorduğunuz zaman onu gösterebileceklermişcesine gerçek, gerçekten varmış ve zekasına bilgisine hayran olmamak, aşık olmamak mümkün değilmiş gibi bunun bir diğer nedeni de Dan Brown'ın zekasının yanına Da Vinci Şifresi ve Melekler ve Şeytanlar'ın aynı adlarıyla sinemaya uyarlanıp Robert Langdon rolünü de Tom Hanks gibi önemli bir aktörün oynamış olması. Beni bıraksalar ben sabaha kadar Dan Brown'ı övmeye devam ederim ama amacımız bu değil di tabiki. :)


Bu da sizin için Cehennem'in arka kapağı, gördüğünüz gibi cehennemin kapıları İstanbul'a açılıyor. O zaman Robert Langdon'a yani aslında Dan Brown'ın yaratıcılığına aşık olmak istiyorsanız buyrun okuyun. 


Genel olarak Dan Brown kimdir dersek ?

Dan Brown, 22 Haziran 1964 doğumlu ABD'li yazar.

Amherst Koleji ve Philips Exeter Akademisi’nden mezun olduktan sonra bir süre eğitim gördüğü bu okullarda İngilizce öğretmenliği yaptı. Şifre çözme ve gizli hükümet örgütlerine duyduğu ilgi, 1996'da ilk romanı Dijital Kale'nin ortaya çıkmasını sağladı.

Roman, yayımlanmasından hemen sonra Dan Brown bir anda elektronik kitap listelerinde 1 numaraya yükseldi. Amerika Ulusal Güvenlik Teşkilatı'nı (NSA) konu alan roman sivil halkın mahremiyeti ile ulusal güvenlik arasındaki ince çizgiyi irdeliyordu.

Başkanlık Ödülü'nü kazanmış bir matematik profesörü ile ilahiyat müzisyeni bir annenin oğlu olan Dan Brown, bilim ve din gibi paradoksal felsefelerin egemen olduğu bir ortamda büyüdü. Bu birbirini tamamlayıcı görüşlerden aldığı esinle ünlü romanı Melekler ve Şeytanlar'ı 2000 yılında yazdı. Bu yapıt da bir İsviçre fizik laboratuarı ile Vatikan kenti arasında geçen, bilim ve din odaklı bir gerilim romanıdır.

Yazar 2001'de yazdığı tekno-gerilim türündeki ikinci romanın İhanet Noktası'nda da politikada ahlak, güvenlik ve gizli teknoloji konularını işledi.

Dan Brown, büyükbabasının da mason olduğunu pek çok programda açıklamıştır. Evlerinde garip önlükler ve beyaz eldivenler bulduğunu söylemiştir. Kayıp Sembol adlı romanını da bu yüzden yazdığı düşünülmektedir. Kitabın konusu da masonluktur.

Ayrıca, 2003 yılında çıkardığı ve tüm dünyada satış rekorları kıran Da Vinci Şifresi kitabının da yazarıdır. Da Vinci Şifresi ve Melekler ve Şeytanlar kitaplarının filmi de çekilmiştir.

Sanat tarihçisi ve ressam olan eşi de araştırmalarına yardım etmekte ve eserlerine fon sağlamaktadır



Jennifer L. Armentrout | #Saplantı | #Obsession

Jennifer L. Armentrout | Saplantı | Obsession


Luxenler ve Arumlar, Lux serisinden bağımsız da okunabilecek Saplantı'da çok daha baştan çıkarıcılar.

Ukala, zorba ve tapılası bir adam. Korunmaya muhtaç, küfürbaz ve ateşli bir kadın.

Hunter acımasız bir katil. Devlet için kötü adamları öldüren bir uzaylı. Işığın çocukları Luxenleri yok etmek için doğmuş bir Arum. Yaptığı işten de çok memnun, ta ki, bir insanı korumak zorunda bırakılana dek.

Serena, en yakın arkadaşı, senatörün oğlunun doğaüstü bir varlık olduğunu söylediğinde, ona inanmamıştı. Kim inanır ki? Ne yazık ki sonrasında korkunç bir olaya şahit oldu.

Hunter ve Serena, ateş ve barut gibi… Bir arada olmaları çok tehlikeli… 

Sonunda Hunter yapmaması gerekeni yapıyor. Hem de defalarca.
(Tanıtım Bülteninden)

Saplantı elinize geçtiyse büyük ihtimalle Lux serisini okuyup bütün seri boyunca Arumlara lanet yağdırdınız değil mi? O zaman bir de Saplantıyı okuduktan sonra ki görüşlerinizi alalım. Kitap 18+ sayılabilir türden ki zaten Jennifer L. Armentrout yaptığı bir açıklama da bunu önemle belirtmiş. Kitabın en hoşuma giden tarafı daha önce Lux serisinde geçen anlam veremediğim bir sahnenin saplantı da tekrar meydana çıkıp olayın nasıl geliştiğinin gösterilmesiydi yani siz de orada Daemon' a sataşan pis, tüh, kötü arumun kim olduğunu gördüğünüzde çok şaşıracaksınız, Lux serisini okuduysanız bu kitabı da elinize alın zira sizi çok şaşırtacak. Bu kitabı da okuduktan sonra baya baya Arumların ve Luxenlerin varlığına inanacaksınız. :) 

Karen Marie Moning | #Gölge Ateşi | #Shadowfever

Karen Marie Moning |Gölge Ateşi| Shadowfever


Mac Kayla Lane, ablası Alina'yla birlikte evlatlık verilip İrlanda'yı bir daha dönmemek üzere terk ettiğinde küçük bir çocuktu. Yirmi yıl sonra Alina öldü ve Mac, ablasının katilini bulmak için İrlanda'ya dönmeye karar verdi. Doğaüstü güçlere sahip, lanetlenmiş bir soydan geldiğini keşfettikten sonra ise kendini esrarlı bir geçmişin içinde buldu. İnsanların, binlerce yıldır aralarında gizlenen ölümsüzlerle yaşadığı çatışmanın tam ortasında kalmıştı. Mac artık bir yandan acılarına göğüs germeye çalışırken, bir yandan da kendini dünyaları yaratma ve yok etme gücüne sahip bir büyü kitabı olan SinsarDubh'ı ele geçirmeye adamıştı.

Sinsar Dubh, Mac'i yüzüstü bırakıp sevdikleriyle arasında ölümcül bir patika oluşturduğunda ise avcı, artık av olmuştu. Mac artık kime güvenebileceğini kestiremiyordu. Sürekli rüyalarına giren o kadın kimdi? En önemlisi, bizzat Mac kimdi?

"Dudaklarimda düşmanimin, ablamin sevgilisinin, sevgilimin katilinin dudaklari, hak ettiğim cezanin tadina bakiyorum."

"Gölge Ateşi beklediğim, istediğim, ihtiyaç duyduğum, açlığını çektiğim her şeyi ve çok daha fazlasını veriyor."
- Fresh Fiction-
(Tanıtım Bülteninden)

* = X kişisi diyorum çünkü kim olduğunu söylersem spoilerin dibine vurmuş olacağım ki benim açımdan çok hoş olsa da sizin açınızdan hoş olmayacaktır. :)

Rüya Ateşi'ni okumaya başlayacaksınız bu da demek oluyor ki Gölge Ateşi'ni bitirdinizve o "yok artık, hadi ordan,hayır olamaz, imkansız" tepkilerini verdiniz, tamam tamam saklamaya gerek yok sinirden saçınızı başınızı yoldunuz ağzınız açık 10 dakika kitaba baka kaldınız biliyorum çünkü bende öyle yaptım ve hemen gölge ateşini elime alıp ilk sayfadan başlamak yerine kitabın sonlarını açıp X kişisinin adını aramaya başladım zira bulamasaydım o an o dakika seriyi okumayı sonlandıracaktım. Gölge Ateşi serinin tartışmasız en uzun, en bitmek bilmeyen bitmeyi bırakın ne kadar okursanız okuyun ilerlemeyen kitabı. İlerlemiyor çünkü bir an önce X kişisinin akıbetiyle alakalı bir şeyler bulmak istiyorsunuz. Bu geçen olay örgüsü sırasında Mac'in saçmalıklarına kızmayı da ihmal etmiyorsunuz. Yaşadığı kayıp ve kaybın tek sorumlusunun kendisi olması onu türlü türlü saçmalıklar yapmaya sürüklüyor, Lord Master'la iş birliği yapmak gibi. Öyle ki ablası bile ona artık vız geliyor ancak aynı zaman da ona acımaktan da geri kalmıyorsunuz çünkü Karen Marie öyle bir kitap yazmış ki sanki gerçekten o kişiler var ve siz de onlarla o acıyı yaşıyorsunuz, yani meftanın arkasından mevlüt bile okutasınız gelebilir. Daha önce cevap bulmak yerine soruların arttığını söylemiştim ki bu kitap da artık bütün sorularınızın cevabını alabilirsiniz. Barrons'un ne olduğu konusunda oldukça fazla fikir yürütmüştük, sonuç: hiç biri. Hatta bana kalırsa ben Barrons'un ne olduğunu bile anlayabilmiş değilim ama açıkçası önemsemedim de çünkü artık 5. kitap sonunda aralarında ki olay netleşti tam da olması gerektiği, kıvamında vıcık vıcık muhabbetlere girilmeden sanki sadece ikisi bilir gibi. Ayrıca gülümseyerek okuyacağınız bir son da sizi bekliyor.

Karen Marie Moning | #Rüya Ateşi | #Dream Fever

Karen Marie Moning | Rüya Ateşi| Dreamfever



Geçmişimi çalmış olabilirler. 
Ama geleceğimi elimden almalarına asla izin vermeyeceğim. 
İnsan ve Peri dünyaları arasındaki duvarlar yıkılmıştı. Doymak bilmez, ölümsüz Unseelieler buzdan hapishanelerinden kurtulduğunda, MacKayla Lane ölümcül bir tuzağa düşecekti. Peri Efendisi tarafından esir tutulan MacKayla'nın, kim ya da ne olduğuna dair her şey, zihninden silinmişti. Oysa Mac, Sidhe-kahinlerini görebilen tek kişiydi ve iki dünyayı da kontrol edecek anahtarı elinde tutan gizemli kara büyü kitabının izini sürebilecek tek canlı da oydu...
Hafızasını geri kazanmak, yalnızca ilk adımdı. Mac, Dublin'in mücadele dolu sokaklarında savaşıp eski, gizli bir tarikatın tehlikeli ağına düşecekti. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı peri dünyasında, dostu olduğunu iddia edenlerin karmaşık yalanlarıyla mücadele edecekti. Mac, her şeyini kaybettiğini düşünüyordu ama onu sarsacak bir gerçekle yüzleştiğinde, aslında oyunun daha yeni başladığını anlayacaktı.
Kendine bile güvenmezken kime güvenebilirsin ki?

Evet evet ölmedim, o kadar yoğun çalışıyorum ki buralara gelip yorumlarımı yapmak için fırsat bulamıyorum ama bu okumama engel değil tabi ki bir sürü bir sürü kitap okudum hepsini hepsini yorumluyorum şuan, şu dakika, şu saat. Gelirsek Rüya Ateşine yine deli dehşet iki günde bitirdim ve hiç bitsin istemedim ama ne kadar istemesek de bitiyor değil mi? :( İntikam Ateşini okuduysanız bilirsiniz kitabın sonunda zönk diye kalıyorsunuz hatta " ay şimdi ne olacak,yuh, hayır olamaz asla" gibi tepkiler vermişsinizdir yada en azından ben verdim. Rüya ateşi işte tam oradan başlıyor bende konuya direk dalıp çok ağır spoiler veriyorum bence özellikle 3. Kitabı okumadıysanız yorumlarımı okumayın ama illaki okumak istiyorsanız ki büyük ihtimalle okuyacaksınız sonrası için beni suçlamayın çünkü kızımız sizin de tahmin edebileceğiniz gibi Pri-ya denen zımbırtıdan oluyor, daha önceki kitapları okuduysanız bilirsiniz Pri-ya geri dönüşü olmayan asla kurtulamayacağı kölelik diyebileceğimiz bir şey sonuç olarak siz de ee şimdi ne olacak, aa nasıl olur diyerek ahlanıp vahlanıp hızlı hızlı okumaya başlıyorsunuz ama hayal kırıklıkları birbiri ardına geliyor kızımız Pri-ya olmuş hiç birşeyin farkında değil üstelik kitap Dani'nin anlatımıyla başlıyor bile diyebiliriz ki bu süre zarfında sıkılmadım değil alışmışım bir kere Mac ve Barrons'un atışmalarına sonuç olarak kızımızı en son kalakaldığı kiliseden hiç beklemesem de Dani kurtardı en çok sinirlendiğim nokta da şu ki kilisede o kadar şey olurken bizim esas oğlanların hiç biri ortalıkta yoktu olmadık zamanda meydana çıkarlar ama asıl lazım olacakları zaman yok olurlar. (Neyse burada buna sinirlenmeyi bırakıyorum çünkü eğer gelselerdi kitap olmazdı :P) Barrons ortalıklarda gözükmedikçe de beni aldı bi krizler bi krizler ama sonunda beklediğim oldu Barrons manastıra daldı arkasında kendisi gibi 8 devasa adamla Mac'i aldı gitti. Arkasında ki kendi gibi 8 devasa adamı merak ediyorsunuz tabi bende etmiştim artık o kadarını da okuyun da görün. Sonrasına gelirsek eğer Mac kendinde olmadığı için Barrons'un onu kendine getirmesi gerekiyordu ki bunun için çözümü çok ilginçti :) Kitabın devamında artık duvarlar yıkılmıştı ve geçiş sırası gibi insanların faelere alışmalarından, onlarla takılmalarından, uyum sağlanmasından, Dublinin yerle bir olmasından falan bahsediliyor çok fazla olay yok aksine çok fazla soru var. Devam edersem bütün kitabı hevesle anlatırım size sonra sizin okumanıza gerek kalmaz ama bu biter bitmez gölge ateşini okumak isteyeceğinize kalıbımı basarım.  

Karen Marie Moning | #İntikam Ateşi | #Faefever

Karen Marie Moning | İntikam Ateşi | Faefever


Tehlikenin farkında mısınız?
ONLAR her yerdeler!

MacKayla Lane, kız kardeşi Alina’nın intikamını almak için Dublin’in tehlikeli sokaklarında canı pahasına mücadele ediyor.
Dokunan herkesin korkunç şeyler yaptığı bir kitabın peşinde, Kelt efsanelerine konu olan yaratıklarla savaşıyor, değişiyor ve yetişkin bir kadına dönüşüyor.
Etrafındaki kimseye güvenmiyor. Ne dizlerinin bağını çözen Fae Prensi Vlane’e, ne henüz ne olduğunu çözemediği Barrons’a, ne de kendisi gibi sidhe-kâhini kızları yöneten Rowena’ya.
Sadece intikamı, yitirdikleri ve dünyanın kaderi için savaşıyor. Ve oldukça da sağlam dövüşüyor.

Ve oldukça da sağlam dövüşüyor ama sonuç! : sonucu söylersem spoiler olacak kendimi yazmamak için zor tutuyorum. Böyle abuk bir giriş yapmamın sebebi ne mi? Kitabın sonuna geldiğimde neye uğradığımı şaşırdım okuduğunuz zaman siz de aynı tepkileri vereceksiniz eminim. Aslında intikam ateşini okuyalı uzun zaman oldu hatta onun yanında devamını getirip Rüya Ateşi ve Gölge Ateşini de okuyup bir solukda ancak derslerim bir yandan işim bir yandan bir türlü yazacak fırsatı bulamadım. Kışın gelmesi, sınavların geçmesi sonunda artık yazabilecek vakti buldum. İntikam Ateşi de serinin diğer kitapları gibi soluk soluğa okuttu kendini bana ama şurası bir gerçek ki Barrons bu kitap da ortalıklarda yok denilebilecek kadar az çıkıyor karşımıza kızcağız ne hallere düştü beyefendinin ruhu duymadı, Vlane desem olur olmadık yerlerde meydana çıkar kızın en ihtiyaç duyduğu zaman o da yok  sonucu gördüğünüz de "ee şimdi ne olacak yani" dediğinizi duyar gibiyim. Karen Marie Moning bizi Jericho'nun kahramanlıklarına o kadar alıştırmış ki bizi kendimi eksik hissettim okudukça, o da fark etmiş olacak ki bir sonra ki kitap da bol bol karşımıza çıkıyor. Siz hala seriye başlamadınız mı kapağına aldanmayın alın ve okuyun. :)



9 Ağustos 2014 Cumartesi

Okuyorum : Karen Marie Moning | #İntikam Ateşi | #Faefever

Karen Marie Moning | İntikam Ateşi | Faefever



Tehlikenin farkında mısınız?

ONLAR her yerdeler!

MacKayla Lane, kız kardeşi Alina'nın intikamını almak için Dublin'in tehlikeli sokaklarında canı pahasına mücadele ediyor.

Dokunan herkesin korkunç şeyler yaptığı bir kitabın peşinde, Kelt efsanelerine konu olan yaratıklarla savaşıyor, değişiyor ve yetişkin bir kadına dönüşüyor.

Etrafındaki kimseye güvenmiyor. Ne dizlerinin bağını çözen Fae Prensi Vlane'e, ne henüz ne olduğunu çözemediği Barrons'a, ne de kendisi gibi sidhe-kâhini kızları yöneten Rowena'ya.

Sadece intikamı, yitirdikleri ve dünyanın kaderi için savaşıyor. Ve oldukça da sağlam dövüşüyor.

Kan Ateşi öyle bir bitti ki hemen başladım 3. Kitap İntikam Ateşi'ni okumaya hemen okuyup hemen size yazıyor olacağım. Bu kitap da beklentilerim iyice yükseldi bir de lütfen Jericho'nun ne olduğunu öğrenelim lütfen.:'(

Karen Marie Moning | #Kan Ateşi | #Bloodfever

Karen Marie Moning | Kan Ateşi


Dünyanın en çok okunan yazarlarından biri olan 
KAREN MARIE MONING, 
New York Times, USA Today ve Publishers Weekly'nin en çok satanlar listelerinde yer alan Ateş Dizisi'nin ikinci romanı Kan Ateşi ile yeniden okurlarıyla buluşuyor. 
Kan görmekten korkar mısınız? 
Hiçbir şey göründüğü gibi değildir ve yeri geldiğinde insanlar gördüklerine de inanmamalıdır... 

MacKayla, Jericho Barrons ile beraber yaşamaya başlamıştır. Hem fiziksel olarak, hem de ruhen o kadar çok değişmiştir ki kızının peşine düşen ve onu ararken perişan olan babası bile Mac'i tanıyamaz. 
Karanlık, gölgeler, çeteler ve sonu gelmeyen birçok cinayet ile artık her şey daha çok içinden çıkılmaz hale gelir. Güvenlik güçleri her konuda Mac'ten şüphelendikleri için her an onun peşindedirler. Mac'i takip eden sadece polis değildir. Zaten cevapsız sorular da işte tam burada başlar. 
Net olan tek şey, Mac'in artık kan görmek istememesidir 



Bir kitabın bu kadar sürükleyici olması bence suç olmalı, elimden bırakamadım. Bu seriye başladıktan sonra kendimi bağımlı gibi hissetmeye başladım okumalıyım, okumalıyım, okumalıyım. Mac ve Jericho'nun atışmalarını tekrar tekrar okuyup güldüm hatta Jericho'nun Vlane'ı kıskanıp sanki kıskanmıyor muş gibi yapmasına aşırı sinsi güldüm. Yahu ikinci kitabı bitirdim ve kızımız hala adama aşık olmadı normal de her yorumum da söylüyorum bu tarz seriler de kızımızın aptal aşık olması olmazsa olmaz. Karen Marie Moning bildiğiniz bunu başarmış kız hala aşık olmadı. Kafası çalışıyor yani mantıklı düşünebiliyor. O kadar yakışıklı, kendine has bir tarzı olan üstelik hayatını kurtaran adama minnettar ama ablasının katilini bulmak gibi bir hedefi var ve mantığını kaybetmiyor. Bir çok seri de olduğu gibi ben bilirim, güçlüyüm havasın da gezip adamın başını beladan belaya sokmuyor hatta biraz Jericho'nun hırsları yüzünden başı belaya gidiyor diyebilirim ama ona ihtiyacı olduğunu da biliyor. Esas kızımızı çok anlattım bu kitapta Jericho'nun ne olduğunu daha çok merak etmeye başlıyorsunuz ama yok yazarımız ser vermiş sır vermemiş. Kafanızda çok kuracaksınız yani acaba Jericho insan mı? Yok bu adam insan olamaz! O zaman mukaddes mi? Hayır mukaddes de değil? Yoksa Melun mu? Yooo Melun olmayı yakıştıramayacağım kadar muhteşem? En sonunda Karanlık Kral çıkarsa şaşırmayacağım gerçi. Sonuç olarak daha çok siz de benim kafam da kurduğum kadar kuracaksınız yani. :) Bu yorumu size kitabı öve öve bitiremediğim şekilde bırakıyorum çünkü spoiler vermek istemiyorum çünkü merak etmenizi istiyorum.:) Bir an önce okuyun ama çeviriye fazla takılmayın çünkü yapılabilecek en kötü çeviri yapılmış. :( Yine de Kan Ateşi'ne bir puan vermek istersem 10 üzerinden 100000...000 olur. İyi Okumalar o zaman. :)

Karanlık Ateş | #Karen Marie Moning | #Darkfever

Karanlık Ateş | Karen Marie Moning | Darkfever


Karanlıktan korkar mısınız? 
Hiçbir şey göründüğü gibi değildir ve yeri geldiğinde insanlar gördüklerine de inanmamalıdır... 
Güzel, akıllı ve normal biri olmak, görünürdekinin gerçeğini ortaya çıkarmaya yeter mi bilinmez ama MacKayla bu özelliklere sahip bir kadın olarak gerçekler için çaba sarf edecektir. 
Tek amacı, diğer tüm normal insanlar gibi mutlu ve sade bir hayatı varken kardeşinin öldürülmesi ile mantıklı bir açıklama getiremediği tuhaflıklara son vermekti. 
Anne ve babasına olan sadakatini çiğneyerek kardeşinin katilinin peşine düşen Mac, İrlanda'ya gider. Çıktığı yolculuk, onu hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı, iyi ile kötünün aynı derecede tehlike yarattığı karanlık bir dünyaya sürükler. Kısa süre içerisinde ise daha da büyük bir meydan okumayla karşı karşıya kalır: Sahip olduğundan haberdar bile olmadığı gücünü insanlık âleminin ötesindeki, tehlikeli Fae âlemini görebilme yeteneği kullanmayı öğrenir ve istenilenden çok daha uzun bir süre hayatta kalmayı başarır. 
Her hareketi, geçmişi olmayan ve Mac'in hayal ettiği gelecekle alay eden bir erkek olan karanlık ve gizemli Jericho tarafından gölgelenir .


Evet evet yeni bir seriye başladım. Eğer bir çift ne kadar ilgi çekici olabilir derseniz Bayan Lane ve Bay Barrons' bakın. Çift dediysem onların ilişkisi tam bir iş ilişkisi üstelik sıklıkla birbirlerine laf sokmaktan da asla çekinmiyorlar.Aslında bu da kitabın daha da ilgi çekici olmasını sağlıyor. Bu tarz serileri okuyanlar çok iyi bilirler, esas kızımızla esas oğlanımız arasında yapış yapış bir aşk olmazsa olmaz, sizi bilmem ama bu bazen beni acayip sıkıyor. Kitabın okurken zorlandığım tek kısmı var o da hiç bilmediğimiz terimler aslında kitabın en başında terimler için bir sözlük hazırlanmış ancak yeni tanıştığımız bu terimlere alışırken geçen süreç zorlamıyor değil. Kitabın genel olarak konusu yukarıda ki gibi 5 kitaplık bir seri ve kendime yeni bir seri alacak olsaydım bu kitap kapağından dolayı kesinlikle dikkatimi çekmezdi. İnternet sitelerinde farklı bir seri düşünerek dolaşırken karşıma çıkmış blog yazarı o kadar övmüştü ki hemen başladım okumaya. İyi ki de başlamışım üstelik şu an iki farklı ruh hali içerisindeyim. Birincisi iyi ki bu seriyi bu kadar geç fark etmişim ve hepsi tamamlanmış daha sonra ki kitapları beklemek zorunda kalmayacağım, ikincisi bitince çıtam bu kadar yükselmişken eş değer bir seriyi bulabilecek miyim. Seri hakkında konuşmaya dalıp ilk kitabın konusunu atladım. Esas kızımız Amerika'da gayet sıradan havuza girip bronzlaşmayı seven, süslenip gezip tozmayı seven bir barmen. Bir gün İrlanda' da okuyan ablası Alina'nın ölüm haberini alır üstelik öyle ecel de değil korkunç bir cinayete kurban gitmiştir. Artık Bayan Lane yani MacKayla'yı kim tutabilir ki. Hemen hazırlanıp annesi ve babasını da karşısına alıp İrlanda'nın başkenti Dublin'e gider. Ablasının katilini aramaya başlar. Bu sırada Jericho Barrons ile tanışır ki bu hiç hoş bir tanışma değildir. Aynı zaman da daha önce hiç görmediği yaratıkları görmeye başlar delirmeye başladığını düşünür ama Bay Barrons ona Mukaddeslerin ve Melunların ne olduğunu öğretecektir. Söylemeden geçemeyeceğim bu tarz serilerde genelde kendini toplumdan soyutlamış genelde salaş etrafında ki popüler tipleri yadırgayan illa ki farklı bir tarz yaratılmak istenirken bizim kızımız tam olarak hayatın içinden çıkmış 22 yaşında bir kızın taşıması gereken bütün özellikleri taşıyor. Renkli ojeler sürüyor ve giyinmeyi seviyor. Üstelik yardıma ihtiyacı olduğunda gereksiz güç gösterileri yapıp esas oğlanı daha zor durumlara elinden geldiğince düşürmüyor. Kısacası o korkabilen, yardım istemeyi bilen, süslenmek isteyen bir kız, o bizden biri. :) Devam edersem daha yazarım iyisimi siz bir an önce okumaya başlayın.  

Jennifer L. Armentrout | #Köken | #Origin | Lux 4

Jennifer L. Armentrout | Köken | Origin


Weather Dağı'nda işler çığırından çıktı, Kat yakalandı.
Artık onu bulmak için yaşıyorum.
Yoluma çıkan olursa.. yok ederim.
Onu kurtarmak için bütün dünyayı... yakarım.
Uzaylı ırkımı yeryüzüne... seveseve salarım.

Biliyorum, buradan kaçmamın ve Daemon'ı görmemin tek yolu, asimile olmuş gibi görünmek.
Kafam çok karışık, kime güveneceğimi, kötü adamların kimler olduğunu bilmiyorum.
Daedalus mu?
İnsanlar mı?
Yoksa Luxen'ler mi?

Daemon ve Katy hangi tarafta yer alacak; birlikte mi yoksa karşı karşıya mı savaşacaklar? 



Opal'in sonunu hazmetdebildiyseniz eğer buyurun Köken den yakın. Köken bence serinin en iyi kitabı. Öncelikle bu kitap da serinin önceki kitaplarında olduğu gibi sadece Katy'nin değil Daemon'ın ağzından da olanları okuma fırsatı buluyoruz. Daemon olanlar karşısında neler yaşıyor, Katy neler hissediyor hepsi açık seçik anlatılmış meğer o öküz dediğimiz Daemon aslında ne kadar duygusal ne kadar aşık bir adammış. Bu sebeptendir ki Köken'in yeri bende diğer kitaplardan farklı. Hatırlarsanız Opal'in sonunda Katy Daidalos'un elinde kalmıştı ve Daemon onu bırakıp çıkmak zorunda kalmıştı ve siz de saçınızı başınızı yolacak duruma gelmiştiniz. Blake onlara bir kez daha ihanet etmişti ve elinizden gelse sinirden kitabı parçalayacaktınız falan işte. Köken de işler daha da çığrından çıkıyor. Belki biraz spoiler olabilir ama değinmeden geçemeceğim Daemon ona hak verip Beth'i bulması için Dawson' a yardım etmişti o sırada Katy yakalanmıştı ama Beth'i alan Dawson aynısını Daemon'a yapamadı üstelik Daemon Katy'nin peşinden gidemesin diye bir yerlere kapatılmasına göz yumdu. Kitabı okurken en çok sinirlendiğim nokta bu oldu işte kitabımızın konusu daha sonra Daemon'ın Katy'i kurtarmak için yapacaklarını anlatıyor. Bu arada Daidalos 51.Bölge de herkesi korkutan bir şeyler saklıyor. Ne yalan söyleyeyim okurken ben bile hatta neredeyse Lux'ların en güçlüsü Daemon bile biraz korktu diyebilirim. Bu kitapda hiç beklenmeyen kişilerden gelen yardımları, hiç beklenmeyen ihanetleri , olmadık ölümleir göreceksiniz. Bir an önce okuyun derim. :)

Jennifer L. Armentrout | #Opal | Lux 3

Jennifer L. Armentrout | Opal


Hâlâ kendini beğenmiş öküzün teki olsa da artık Daemon'a direnmekten vazgeçtim çünkü, off... ona çılgınlar gibi âşığım.
Daemon'ın duygularından bir türlü emin olamıyordum ama son günlerde hiç tahmin etmediğim kadar ciddi olduğunu kanıtladı. Birlikte akıl almaz tehlikelerden geçmiş ve bölük pörçük ilişkimizi bir araya getirmeye kendimizi öyle kaptırmıştık ki... şey... ah tamam, söylüyorum işte: O yanımdayken tüm bedenimin
titremesini dindiremiyorum, birlikteyken adeta ateş alıyoruz.
Ama bizim dışımızda bir sürü sorun var. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın, ailesini koruyamıyor, ona yardım etmeliyim.
Yaşadıklarımdan sonra artık eski Katy değilim. Bambaşka biriyim, geleceğim öyle belirsiz ki... Bizi sorunların çözümüne yaklaştıran her adım, aslında içinden çıkamayacağımız korkunç bir organizasyonun parçalarına götürüyor.
Ölümler hâlâ acı veriyor, yardımlar en beklenmeyenden geliyor ve dostlar en ölümcül düşmanlara dönüşüyorlar ama biz geri adım atmayacağız. Sonunda dünyamız sonsuza kadar paramparça olsa bile.
Birlikte güçlüyüz... ve onlar bunu biliyorlar.
Kimse Daemon Black kadar baştan çıkarıcı olamaz! Lux serisi, Obsidiyen ve Oniks'ten sonra OPAL ile ısınmaya devam ediyor!

Opal Lux serisinin 3.Kitabı, Opal onun öncesinde Obsidiyen ve Oniks vardı okuduysanız bilirsiniz şayet okumadıysanız çok şey kaçırıyorsunuz. Kaba saba, yakışıklı, karizmatik uzaylımız Daemon ve onun yeni komşusu esas kızımız Kayt'nin hikayesi. Buradan sonrasını ilk kitapları okumadıysanız okumayın derim çünkü spoiler içerebilir. Bildiğimiz üzere esas kızımız ve Daemon artık sevgililer ve serinin ilk kitabından beri merak edilen erkek kardeş Dawson sonunda ortaya çıktı ve varlığını bu kitapda oldukça fazla hissediyorsunuz ayrıca Opal Katy ve Daemon'ın çıkmaya başlamasıyla, Katy'nin güçlerinin daha fazla bilincine varmasıyla doğal olarak aksiyonun da artmasıyla diğer iki kitaba göre daha rahat okunabilir olmuş. Katy artık Daemon ile çıktığı için kendini daha rahat hissediyor ama bir yandan da Dee Adam'ın ölümünden onu sorumlu tuttuğu için yine içinde bir yerlerde herşey yerli yerine oturmuş değil. Dawson'a gelirsek Daemon'ın biraz daha sakin hali ve aynı Katy gibi melez olan kız arkadaşı Beth hala SD'nin elinde o yüzden bir türlü rahat durmuyor ve en sonun da Katy ve Daemon onu yalnız bırakmak yerine Beth'in bulunmasına yardım etmeye karar veriyorlar. Kitabın genel olarak konusu bu şekilde. Siz okumadan söyleyeyim kendinizi yok artık deyip, saçınızı başınızı yolmak isteyeceğiniz bir sonu var. Kendinizi hazırlayıp okumaya başlayın. :)

2 Şubat 2014 Pazar

Lauren Kate | #Düşüş

Lauren Kate | Düşüş



Stephenie Meyer’in Alacakanlık serisinden sonra Lauren Kate’in kusursuz yabancılarına… Meleklerine âşık olacaksınız.

“Çekici, büyüleyici ve korkutucu...”
P. C. CAST, Gece Evi serisinin yazarı

Luce Daniel’ı gördüğü an tuhaf ama tanıdık bir hisle sarsıldı. Onda bilindik bir şeyler vardı. Yeni okuluna adımını attığı ilk gün onun diğerlerinden farklı olduğunu anlamıştı. Fakat Daniel anlaşılmaz bir şekilde ona karşı mesafeliydi. Luce ise pervane misali ateşe taparcasına onun çekim alanına girdiğini biliyordu. Hislerinin peşine düşüp gerçeklerle yüzleşmeye hazır mıydı? Küçücük bir sır hayatlarını ne yönde değiştirecekti? Cevaplar gerçekleri anlamlandırmada yeterli olacak mıydı?

Kaderinizdeki kişiyle asla birlikte olamayacağınızı düşünün…
Bir ömür boyu birbirinizi bulup bulup tekrar yitirdiğinizi…
DÜŞÜŞ sonsuzluğa dokunan tılsımlı bir düş gibi sizi derinlerine çekecek...


Evet kitabımızın olayı yukarıdaki gibi ve evet kendime yeni melek buldum Daniel. :( Aslına bakarsanız kitap sürükleyici diyebilirim ama bu sürükleyicilik romanın sonuna kadar yazarın ser verip sır vermemiş olmasından kaynaklanmış olduğunu düşünüyorum. Çünkü sonuna kadar hiç bir şey anlamadan okudum ve bu beni baya sıktı. Bir ara bırakmayı bile düşündüm ama bu Daniel ne çıkacak diye merakımdan okumaya devam ettim ve bu iyimi kötümü karar veremiyorum. Kitabın sonlarına geldiğimiz de ise bir anda herkesin ne olduğu belli oldu. Bu daha da ilginçti çünkü her şey o kadar hızlı gelişti ki işin açıkçası ben ne olduğunu bile anlayamadan kitap bitti. Aklımda bir çok soru işareti kaldı ve problem benden kaynaklanmıyor çünkü esas kızımız bile ne olduğunu anlayamadı. (Buradan sonrası baya bir spoiler içerebilir dikkat.) Esas kızımızı kitabın sonunda bindirdik bir uçağa ve hiç bir şey anlayamadan postaladık güvenli bir yere. Evet belki seri olacağı için ucu açık bırakılmalıydı ancak en azından onun öncesinde neler olduğu daha net açıklanabilirdi. Esas oğlana gelirsek eğer Hush Hush serisini okumuşsanız eğer siz de benim gibi düşüneceksiniz çünkü ben Patch'in nasıl göründüğünü tamamen kafam da canlandırabiliyordum ancak Daniel için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Aslına bakarsanız ağzımın açık kaldığı, şaşkınlıktan gözlerimin yerinden fırladığı çok fazla yer oldu konusu oldukça ilginç bir roman ancak dediğim gibi karakterler daha belirginleştirilebilir ve olaylar daha fazla açıklanabilirdi. Tabi ki bunlar benim ufacık, minicik, naçizane görüşlerim. Okuyup görmelisiniz ve ben yine de Daniel'ı meleklerim den biri olarak kabul edebilirim. Herşeye rağmen siz de edeceksiniz bence. :) 






Dizi - Dracula 2013


DRACULA 2013


Dracula'nın bu yeni versiyonunun hikayesinde ikonik vampir karakter Dracula, yüzlerce yıl önce kendisine haksızlık edenlere karşı intikam arayışı için her zaman modern bilimin erdemlerini öven Amerikalı bir girişimci gibi davranarak Londra'ya gelir. Bununla birlikte, kendisine ölen karısının reenkarnasyon geçirmiş hali gibi gözüken bir kadına aşık olunca tüm planları ters gitmeye başlayacaktır.


Kısaca konusu yukarıda ki gibi. Benim yorumlarıma gelirsek şayet, bizim romanlarımızda ki vampir kavramından tamamen farklı Dracula'mız. Yani liseli kıza aşık liseli bir vampir değil. Bu yüzden karıştığı olaylar da liseli olayı değil. Eklemeden geçemeyeceğim modern bilimin erdemleri derken şimdi ki zamandan bahsedilmiyor. Oldukça eski modern bilim. :) Aslında dizi de keşke olsaydı dediğim tek şey Jonathan' lı Dracula keşke şimdiki zaman da olsaydı. İşin açıkçası tablet bilgisayar kullanan bir Dracula çok daha havalı olabilirdi. :) Alacakaranlık okuyup izleyenler veya Gece Evi serisini okuyanlar bir de bu diziyi izlemeli ve Jonathan Rhys Meyers' ın bu diziyle getirdiği yeni vampir karizmasını görmeli.

1 Şubat 2014 Cumartesi

Okuyorum:Lauren Kate | #Düşüş

Lauren Kate | Düşüş


Stephenie Meyer’in Alacakanlık serisinden sonra Lauren Kate’in kusursuz yabancılarına… Meleklerine âşık olacaksınız.
“Çekici, büyüleyici ve korkutucu...”
P. C. CAST, Gece Evi serisinin yazarı

Luce Daniel’ı gördüğü an tuhaf ama tanıdık bir hisle sarsıldı. Onda bilindik bir şeyler vardı. Yeni okuluna adımını attığı ilk gün onun diğerlerinden farklı olduğunu anlamıştı. Fakat Daniel anlaşılmaz bir şekilde ona karşı mesafeliydi. Luce ise pervane misali ateşe taparcasına onun çekim alanına girdiğini biliyordu. Hislerinin peşine düşüp gerçeklerle yüzleşmeye hazır mıydı? Küçücük bir sır hayatlarını ne yönde değiştirecekti? Cevaplar gerçekleri anlamlandırmada yeterli olacak mıydı?

Kaderinizdeki kişiyle asla birlikte olamayacağınızı düşünün…
Bir ömür boyu birbirinizi bulup bulup tekrar yitirdiğinizi…
DÜŞÜŞ sonsuzluğa dokunan tılsımlı bir düş gibi sizi derinlerine çekecek...

Bence Stephenie Meyer'in Alacakaranlık serisinden sonra değil Becca'nın kusursuz meleklerinden sonra en iyi gidecek seri. :) Evet evet yakaladınız beni bahsettiğim yeni melek Daniel ve diğerleri. O zaman okuyalım ve görelim öyle değil mi ? Görüşlerimi sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyorum. :) 


Hush Hush Saga | Melekler'im :)

Hush Hush Saga | Melekler'im :)


Öncelikle iyi haber Hush Hush serisi LD Entartainment' in ellerinde film olarak bizlere geri dönüyor. Ne zaman olacağı kimlerin oynayacağı daha tam olarak belli olmasa bile bu güzel seri beklemeye değer. Bir film roman uyarlaması ise eğer ilk önce kitabı okuyarak filmi daha sonra izleyip aradaki 7 farkı bulun oynamak en büyük hobilerim arasında ki bu da benim bu filmi dört gözle beklememin bir nedeni. Bir diğer nedeni ise Patch. Aslında en büyük nedeni Patch. :) Hepimizin öyle değil mi zaten. :)

Aslında fantastik romanları her zaman çok sevmişimdir ancak Becca bu seri ile beni daha da bağladı. Tabi ki kendi çapımda böyle olmamalıydı dediğim yanları vardı. En basit örneklendirirsek "Final" kitabı için yorumda da belirttiğim gibi Patch'e daha fazla yer verilebilirdi. Üstelik hepimiz Patch' in aşkına koca seriyi okurken. Diğer yandan seriyi okurken Patch veya melekler veya nefiller artık o kadar bizden olmuşlardı ki sanki her gün karşı karşıya kaldığımız olayları okuyormuşum gibi hissetmemek mümkün değildi. Sonuç olarak fantastik roman seviyorsanız ve bu seriyi okumadıysanız eğer çok büyük bir kayıp. Bir an önce başlayın, ben şimdiden kendime başka melekler buldum bile. :)

28 Ocak 2014 Salı

Jennifer l. Armentrout | Oniks | Onyx | Lux 3

Jennifer L. Armentrout | ONYX

Daemon'la aramızda bir uzaylı bağı olmasının muhteşem olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.

Gerçi bu bağa rağmen ona direnmeye kararlıyım. Ama bunu yapmak hiç de kolay değil çünkü Daemon (kahretsin!) gittikçe gözüme daha da taş gibi görünüyor. Üstelik bu sefer Arumlardan çok daha büyük bir problemimiz var. Savunma Dairesi kasabada.

Eğer Daemon'ın yapabildiklerini keşfeder ve benim de onunla bağım olduğunu anlarlarsa ikimizi de mahvedecekler. Bu arada okula yeni biri geldi ve herkesten gizlediği bir sırrı var. Bana neler olduğunu biliyor, yardım da edebilir ama bunun için (sanki mümkünmüş gibi) Daemon'a yalan söylemeli ve ondan uzak durmalıyım. Kimi kandırıyorum ben?!

Kimse sonsuza kadar yalan söyleyemez.

Ultra yakışıklı ve ultra odun Daemon Black geri döndü!

Lux serisi, OBSİDİYEN'den sonra 2012'nin en iyi genç yetişkin kitabı seçilen ONİKS ile tam gaz devam ediyor. Daemon'a karşı koymanın imkânsız olduğunu artık siz de çok iyi biliyorsunuz...


 Kızımız tam Arum tehlikesini atlattığını düşünmeye başlarken başlarına birde SD yani Savunma Dairesi çıktı. Daemon ile de aralarında ne olduğunu anlayabilene aşk olsun modundalar çünkü kitabımızın yeni bir erkeği var Blake. Blake durup dururken ortaya çıkıyor ve Katy'nin etrafında dolaşmaya başlıyor. Acaba Blake gerçekten normal bir insan mı yoksa melez mi derken hız kesmeden acaba iyi mi kötü mü demeye başlıyorsunuz. Daemon Katy' e o kadar öküzlük etmesine rağmen kıskançlık baş göstermeye başlıyor tam yoksa aşk üçgeni mi diye başlıyorsunuz sorgulamaya ama sonra bu tarz kitaplar da en çok takıldığım belki kızdığım şey oluyor esas kız herşeyi ben daha iyi bilirim havasında başına açmadık bela bırakmıyor olan esas oğlanımıza oluyor. Bu arada Obsidiyen de hatırlarsınız Katy kaza geçirmişti ve Daemon onu iyileştirmişti aralarında ise bir uzaylı bağı oluşmuştu. Oniks de bu bağın kızımıza uzaylı güçleri kazandırdığını görmeye başlıyoruz. Peki SD bunu öğrenirse neler olacak? Yoksa SD'nin içinde de kendi çıkarları için çalışan adamlar ya da daha kötüsü daha derin işlerin peşinde olan başka bir yapılanma mı var? Daha fazla yazarsam spoiler olacak. O zaman okuyun ve öğrenin. :)

Becca FITZPATRICK | Hush Hush Serisi | Final

Becca FITZPATRICK | Final


Hush, Hush serisinin bu nefes kesici Finalinde kader ağlarını örüyor
Nora ve Patch tüm sorunların geride kaldığını düşünmektedir ve genç kız, kovulmuş meleğe karşı hissettiği sevgiden her zamankinden daha emindir. Kovulmuş melek olsun ya da olmasın hayatının aşkı odur. Kökenleri ve kaderleri, birbirlerine düşman olmalarını gerektirse de Nora, Patche sırtını dönmeyecektir fakat ikisi de son bir tehlikeyle yüzleşmek için güçlerini toplamalıdır. Hank ölmüştür ve istemeden de olsa Nefilim ırkının lideri olan Nora onun başlattığı işi bitirmek zorundadır. Bu da kovulmuş melekleri, yani Patchi yok etmesi gerekeceği anlamına gelmektedir. Böyle bir şeyin olmasına asla izin vermeyeceğinden, Patchle birlikte bir plan yapar. Amaçları savaşı daha başlamadan bitirmektir.
Fakat bazen en iyi hesaplanan planlar bile ters gidebilmektedir. Nora yeni görevine alışmaya çalışırken hiç beklemediği bir şekilde, bağımlılık yapıcı bir güce kapılmaktan kendini alıkoyamaz.

Savaş hatları çizilirken Nora ve Patch hangi tarafta yer alacaktır? Aralarındaki farklılıklarla yüzleşirken bunları ya görmezden gelecek ya da uğruna savaştıkları sevginin yok olmasına sebep olacaklardır. Nihayetinde aşkın bile üstesinden gelemeyeceği engeller yok mudur?


Benim yorumlarıma gelirsek eğer işim sebebi ile çok uzun bir zaman aralığından sonra son kitabı bitirebildim.
Aslında seri her ne kadar cezbedici olsa da, beni oku beni oku diye bağırsa da netice de güçlü erkek, güçlü düşman ve zayıf korunmaya muhtaç kızımız arasında dönüyor. Bu tarz fantastik serilerin maalesef klasikleşmiş yanı. Diğer kitaplar gibi bunu da bir soluk da okudum ancak son kitap olmasının verdiği üzüntü bir yana Patch' in daha baskın olmasını isterdim ki bu kitap daha çok Nora üzerine kurulmuş yada ben Patch ' e olması gereken den fazla hayranım yetmiyor, doymuyorum, doyamıyorum takdir sizin okuyun ve görün... :))


25 Kasım 2013 Pazartesi

Prisoners - 2013

Prisoners - 2013

İki ailenin şükran günü bir araya geldiği bir günde, ailenin iki küçük kızının kaybolduğunu ortaya çıkar. Saatin ilerlemesine rağmen iki küçük kız ortaya çıkmayınca panik dolu anlar ortaya çıkar. Bunun üzerine kaçırılma ihtimalinin yükselmesiyle birlikte polise başvururlar anca sonuç alamazlar. Bununla birlikte Keller Dover (Hugh Jackman), genç ve yetenekli bir dedektiften yardım ister. Ancak bilmediği kendisinin suçlunun ve masumun birbirine karıştığı şaibeli bir olayın içerisinde bulur.

Uzun zaman sonra izlediğim en iyi film. IMDB puanı 8.1 ve sonuna kadar bu puanı hak ediyor diyebilirim. ( Buradan sonrası spoiler içerebilir. ) Bu filmi izlediğiniz zaman aklınıza her sahne için farklı bir ihtimal beliriyor. Filmin sonuna kadar hiç bir şeyden emin olamıyorsunuz ki bu da filmin en iyi yanı. Emin olamadığınız için sıkılma ihtimaliniz de kalmıyor. Hani bazı filmler vardır sonunu tahmin edersiniz ancak bir olay yaşanır emin olduğunuz her şey tepe taklak olur işte bu film de onu göreceksiniz. Filmi izlemek ile alakalı kesinlikle tereddüt etmeyin derim. İyi Seyirler.